Gelelim daha önceki yazıda kısaca değindiğim ümmilik meselesine; öncelikle her zaman olduğu gibi “Ümmi” kelimesinin Kuran’da geçtiği ortak ayetleri görelim ki kelimeye hangi mananın yüklendiği netleşsin.
(Bu işlemi yaparken, ek alarak çok farklı anlamlara kaydığı ayetleri, konu uzamasın diye almıyorum. Mesela; “Ummi/Ummiyye/Ummihi -Anne/Annesi/Annesinden” veya “Ummiha – Ana şehir” manasında olanlar gibi.)
(NOT: Ayetlerin kelime dökümlerindeki “Okuma yazma bilmeyenler” ve "Peygamber" ibareleri bana ait değildir.)
1- Bakara-78: (Ayetin öncesi Yahudilerin azgınlıklarından bahseder ve son iki ayette Resulullah dönemindeki münafıklıklarını açıklar) Bu ayette “Ummi” den kasıt Ehl-i Kitap olup Tevrat’ı okumayanlardır, dikkat edin “okuyamayanlar” değil.
76: “Onlar iman edenlerle karşılaşınca, “İman ettik” derler. Birbirleriyle baş başa kaldıklarında da şöyle derler: “Rabbinizin huzurunda delil olarak kullanıp sizi sustursunlar diye mi, Allah’ın (Tevrat’ta) size bildirdiklerini onlara söylüyorsunuz? (Bu kadarcık şeye) akıl erdiremiyor musunuz?””
77: “Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizli tuttuklarını da bilir, açığa vurduklarını da.”
78: “Bunların bir de ümmî takımı vardır; Kitab’ı (Tevrat’ı) bilmezler. Onların bütün bildikleri bir sürü kuruntulardır. Onlar sadece zanda bulunurlar.”
Ve minhum ummiyyûne lâ ya’lemûnel kitâbe illâ emâniyye ve in hum illâ yezunnûn(yezunnûne).
1. ve min-hum: ve onlardan (onların bir kısmı) 2. ummiyyûne: ümmîler, okuma yazma bilmeyenler 3. lâ ya'lemûne: bilmezler 4. el kitâbe: kitabı 5. illâ: sadece, ancak, den başka 6. emâniyye: emaniyye, kişilerin kendilerinin yazdığı kitaplar, zan, temenni 7. ve in hum illâ: ve onlar sadece 8. yezunnûne: zannederler
2- Al-i İmran-7: “Seninle tartışmaya girişirlerse, de ki: “Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah’a teslim ettim.” Kendilerine kitap verilenlere ve ümmîlere de ki: “Siz de İslâm’ı kabul ettiniz mi?” Eğer İslâm’a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Yok, eğer yüz çevirirlerse sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah, kullarını hakkıyla görendir.”
Bu ayette “Kendilerine kitap verilenler ve ummiler” diye geçen ibare herhalde kitap verilenler ve okuma yazma bilmeyenler olmamalıdır, çünkü bu şekilde bir anlam bütünlüğü içermiyor. Üstteki ayet gibi “Kitap verilenler ve verilmeyenler, kitabı okumayanlar” şeklinde anlaşılması daha bütüncül bir anlam ifade etmektedir.
Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebeani, ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâgu, vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).
(10. ve el ummiyyîn: ve ümmiler, kitap verilmeyenler)
3- Al-i İmran-75: "Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana (eksiksiz) iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. Bu da onların, “Ümmîlere karşı (yaptıklarımızdan) bize vebal yoktur” demelerinden dolayıdır. Onlar, bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.”
Ayette “Ümmilere karşı yaptıklarımızdan” diye geçen ibarede “Okuma-yazma bilmeyenlere yaptıklarımızdan” anlamı çıkmayacaktır, çünkü; okuma-yazma bilmeyenler, grup halinde, karşılığında kendilerine bir şeyler yapılacak bir suç işlemiş olamazlar. Buradaki anlam da kendisine kitap verilen ama o kitabı “Okumayan” şeklinde olması daha anlamlıdır.
Ve min ehlil kitâbi men in te’menhu bi kıntârin yueddihî ileyk(ileyke), ve minhum men in te’menhu bi dînârin lâ yueddihî ileyke illâ mâ dumte aleyhi kâimâ(kâimen), zâlike bi ennehum kâlû leyse aleynâ fîl ummiyyîne sebîl(sebîlun), ve yekûlûne alâllâhil kezibe ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).
20. fî el ummiyyîne: okuma yazma bilmeyenler, ümmîler hakkında
4- A’raf-157: “Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
Bu ayette de yine Ehl-i Kitap ile birlikte Ümmi ifadesi geçmekte ve nebimizin Tevrat’ı ve incil’i okumadığını vurgulamaktadır. Bunun belirtilmesinin nedeni, daha önceki ayetlerde gördüğümüz gibi nebimizin Tevrat ve İncil’den parçalar alarak Kuran’ı yazmakla suçlanmasıdır. O yüzden özellikle Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları denmiştir. “Okuma yazma bilmeyen nebiye uyun” denmesinin bütünün anlamıyla alakasız bir vurgu olacağı açıktır. (Hazır bahsi geçmişken, YAZILI KİTAPLAR olan Tevrat ve İncil, Kuran’dan önce de kağıt-ince deri-kalem-mürekkep olduğunun delilidir, Resul’ün vefatından sonra icat edilmemiştir.)
5- Cuma-2: “O, ümmîlere, içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir. Hâlbuki onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.”
Bu ayetteki “Ümmilere, içlerinden” ifadesinden, bütün Mekke’nin okuma yazma bilmediği anlamını çıkarmak abesle iştigal etmek olacaktır. Neredeyse şiir yazmayan Mekkelinin olmadığı, sayfalarca şiir yazılıp, okunduğu, edebiyatın çok ileri seviyede olduğu söylenen ve bu yüzden Kuran’ın mucizelerinden biri saydığı, hatta Allah’ın bunu bilerek “Aynısını getirin” diye meydan okuduğu, böyle bir halkın yaşadığı Mekke, Kuran’da komple okuma-yazma bilmeyen olarak nitelenmiş olamaz herhalde. Olsa olsa ne İncil’i, ne Tevrat’ı ne de Kuran’ı hiç okumamış olmalarını kastetmektedir ki Mekke Arapları, Yahudi, Hristiyan ve doğal olarak Müslüman değildi. Böyle anlaşılması üstteki ayetlerdeki anlamla da uyum göstermektedir.
6- Zuhruf-4: “Şüphesiz o, katımızdaki ana kitapta (Levh-i Mahfuz’da) mevcuttur, çok yücedir, hikmetlerle doludur.”
“Ve innehu fî ummil kitâbi ledeynâ le alîyyun hakîm”
3. ummi el kitâbi: ümmül kitap, ana kitap
“Ümmül kitap” yani kitapların anası, doğru olarak Levh-i Mahfuz olarak çevrilmiştir.
Peki, Levh-i Mahfuz’un özelliklerinden biri nedir aynı zamanda?
Cevap: İnsanlar tarafından “Okunmamış, okunamaz” olması.
Yukarıdaki ayetlerle aynı anlamda kullanılmamış olsa da Allah-u Alem böyle bir tevafuk, ayetleri ve konuyu doğru anlayıp değerlendirdiğimizin de ispatıdır inşallah.
Nebimizden bahseden Şura suresinin 52. ayeti de bu konuda aydınlatıcı olacaktır. Bu ayette “Sen kitap nedir, iman nedir bilmez idin” ibaresini, nebimizin müşriklerle aynı itikatta olduğu şeklinde algılamak çok yanlış olacağı gibi “Okuma-yazma bilmez idin” şeklinde açıklamakta ayetin bütünlüğüne ters ve O’nun ümmi olmadığı gerçeğine aykırıdır.
Yine yukarıdaki ayetlerin açıklaması ışığında ele aldığımızda, yüce Allah, resulünün, bu görev verilmeden önce Ehl-i Kitap’tan olmadığını vurgulamıştır, müşriklerden de olmadığına göre O, İbrahim’in dini üzere yaşayan bir “Hanif” idi gerçeğine ulaşmış oluruz.
“İşte sana da, emrimizle, bir ruh (kalpleri dirilten bir kitap) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, kendisiyle doğru yola eriştireceğimiz bir nur yaptık. Şüphesiz ki sen doğru bir yola iletiyorsun” - Şura(42)-52
Bu tespitimizin doğruluğunu gösterir bir diğer ayet Ankebut suresi 48. ayettir.
“Sen şu kitaptan önce hiçbir kitap okumuyor ve onu sağ elinle yazmıyordun. (Okuyup yazsaydın) o takdirde batıl peşinde koşanlar, şüpheye düşerlerdi.”
Ayette geçen "kitap" özel isim değil, cins isimdir. Allah'ın önceki toplumlara gönderdiği kitaplardan ve Kuran’dan söz edilen her yerde kelime özel isim şeklinde olur.
Ayrıca Arapçada bir kural vardır; "nefyin siyakında vaki olan nekre umum ifade eder" yani olumsuz bir cümlenin içinde geçen cins isim, o cinsin bütün türlerini kapsar. Türkçede de bu vardır; "Bugün bize kimse gelmedi" dediğiniz zaman hiç kimsenin gelmediği anlaşılır. Onun için ayet nebimizin Kuran’dan önce hiçbir kutsal kitap okumadığını ve yazmadığını bildirir. Batıla dalanların şüphelendiği konu ise, nebimizin okuma-yazma bilmesi değil, Kuran’ı, Tevrat ve İncil’den altınlarla oluşturduğu yalanıdır.
Kimi art niyetlilerin okuma-yazma bilmediğine dair delil olarak kullandığı bu ayet, tam aksine, O’nun okuma-yazma bildiğini ama Tevrat’ı veya İncil’i okumadığını ve öyle bir kitap yazmadığını anlatır. Okuyup yazmamış olması okuma-yazma bilmemesinden değil, İbrahim’in yolundaki bir Hanif olmasından dolayıdır.
Bu gerçekleri saklamak için ayetleri türlü şekillerde tevil edenlerden, içindekini Allah’a söyletme çabasının alçaklığından Allah’a sığınırım.
Kommentare