Bu korkunç yalanın uydurulmasının en önemli sebebi, hadis ve sünnet külliyatının nakil yoluyla geldiği gibi, “Bakın Kuran'da bu sahabeler zamanında toplanıp kitap haline getirildi, yani aslında Kuran’da hadisler gibidir, hadisi reddeden Kuran’ı da reddetmiş olur” diyebilmek olmalı. Tek bir yalanla birkaç hedefe ulaşmış oluyor aslında bu yönlendirmeleri yapan ana güç, yani İblis. Bir diğer hedef ise, Kuran’ın bu yalan ile bütünlüğüne ve geliş zamanına dönük oryantalistlerin manipülasyonlarına açık hale gelmiş olmasıdır.

Kuran’ın eski nüshaları diye ortaya çıkardıkları ve yüzde 99 oranında elimizdeki Kuran’lar ile aynı olan (Olmazsa Kuran korunuyor diyenler asla kabul etmez ve gerçekliğinden şüphe duyarlardı) bir takım el yazmalarını, arkeolojik yöntemler ile (Karbon, C14 testi, iyon testi..vs) resulün doğumundan bile önceye ait göstermeleri, Kuran’ın eksik toplandığı iddiaları, ayetlerin bulunduğu bir sayfayı keçi yemesi gibi deli saçmaları ile Kuran üzerinde mümkün oluğunca çok şüphe oluşturuyorlar.
Bütün bu argümanlarla dinden uzaklaşan çok sayıda insan var. Kitabın mucize olması sadece sözde kalınca, doğal olarak sıradan bir kitap algısı oluşturmak, hatta Yahudilik ve Hristiyanlıktan esinlenerek yazılmış havası vermek kolaylaştı. Öyle ya, kemiklere, deri parçalarına, hurma yapraklarına, taşlara yazılmış binlerce parçadan bahsediyoruz! Ayetleri ezberleyen hafızların şehit olmaya başlaması gibi nedenlerle toplanmaya karar verilmiş Kuran, sanki normalde gelecek nesillere aktarmak için kitap olmasına gerek yokmuş gibi!
Bir hokus pokus ile, elçi hayattayken Arapların elinde bulunmayan kağıt ve ince ceylan derileri, O’nun vefatından sonra bir anda çoğalıyor ve Kuran yazılıveriyor. Ebubekir mushafı denen ve rivayetlerde “İki kapağın arasındaki” olarak adlandırılan mushaf nasıl bir medeniyet patlamasına rastlıyor ki bir anda ince ceylan derilerine veya kağıda yazılıp iki kapak arasına sığacak hale geliyor?
Şahsen ben bugüne kadar üzerinde Kuran ayetlerinin yazılı bulunduğu ne bir taş ve tuğla duydum, ne de kürek kemiği, ağaç kabuğu veya hurma yaprağı duydum, gördüm. Elçinin sakalı, hırkası bile günümüze gelmişken(!) taşa, kemiğe, yaprağa yazılı tek bir ayetin bile gelmemiş olması size de ilginç gelmiyor mu?
Duyan veya gören varsa lütfen haber versin de günaha girmeyelim!
Deri ve kâğıt mı?
Tamam, onlara hiçbir itirazım olamaz zaten.
Çünkü, Kuran’ın nâzil olduğu dönemde hayvan derisinden imal edilen ve parşömen denilen bir kâğıt türünün kullanıldığı zaten biliniyor ki; bugün Semerkant Kütüphanesi’nde, İstanbul Topkapı Sarayı’nda ve İngiltere’de Birmingham Üniversitesi Kütüphanesi'nde Osman dönemine ait olduğu söylenen ve deriden mamül sayfalar üzerine yazılmış Kur’an nüshaları bulunduğu bilinmektedir.
Resulullah'ın krallara ve kabile reislerine gönderdiği bütün tarihçiler tarafından kabul edilen mektuplar da yassı taşlara, kemiklere, hurma yapraklarına veya kaba derilere mi yazılmıştı acaba? Veya mesela, Tevbe Suresi 1. ve 2. ayetlerde bahsi geçen bildiri taş devriymiş(!) gibi taşlara mı yazıldı?
Belki bazı sahabeler kağıda veya işlenmiş deriye ulaşma zorluğu yaşayıp bir takım uygun yüzeylere duydukları ayetleri yazmış olabilir, bizler de bazen kağıt bulamayıp peçeteye bir şeyler not alırız mesela, bu garip karşılanamaz ama Kuran’ın tamamı için bunu söylemek insaftan ve mantıktan yoksun bir düşünüşün eseridir.
Halbuki Kuran bizzat kendi ifadeleri ile bu yalanı çürütmüş ama bakan, bakıpta gören kim.
"Bazı Yahudiler de Allah’ı gereği gibi tanımadılar. Çünkü "Allah hiçbir insana hiçbir şey indirmemiştir." dediler. Sen onlara de ki: "Peki, Mûsâ’nın insanlara bir nûr ve rehber olmak üzere getirdiği ve sizin de parça parça kâğıtlar haline koyup işinize geleni gösterdiğiniz, fakat çoğunu gizlediğiniz ve sizin de babalarınızın da bilmediğiniz birçok şeyleri sayesinde öğrendiğiniz o kitabı kim indirdi? "Ey Resulüm sen: "Allah indirdi" de! sonra bırak daldıkları batıllarında oynaya dursunlar." - En'am(6)-91
Bırakın nebimizi, daha Musa zamanında kağıtlara yazılıyormuş Tevrat.
Furkan suresi 4 ve 5. ayetlere bakalım:
4- “İnkâr edenler, “Bu Kur’an, Muhammed’in uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir. Başka bir topluluk da bu konuda ona yardım etmiştir” dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular.”
5- ““(Bu Kur’an, başkalarından) yazıp aldığı öncekilere ait efsanelerdir. Bunlar ona sabah akşam okunmaktadır” dediler.”
Görüldüğü gibi, Kuran’ı elçinin yazdığını düşünüyormuş müşrikler.
Nasıl yani?
E hani O ümmiydi? Okuma-yazma bilmiyordu!
Mekkeli olup O’nu yıllardır tanıyanlar bilmiyormuş demek ki ümmi olduğunu. Ticaretle uğraşan ama okuma yazması olmayan bir Mekkeli. İşte, bütün yalanların kuyruğu birbirine bağlı olduğu için, senaryo gereği ümmi olması gerekiyor ki; Kuran’ın kendi mucizeliği yerine, okuma yazma bilmeyen bir resule gelmiş olması mucize sayılsın, yani Kuran’ın mucize olması elçiye mal edilsin ve alakasız bir konuda yüceltilsin ki O’nu ilahlaştırmak kolaylaşsın. Yeri gelmişken, ümmi meselesine şu yazımdan ulaşabilirsiniz.
Ala suresinin 18 ve 19 numaralı ayetlerinde Hz. İbrahim ve Hz. Musa’ya da “Sahife” verildiğini buyuruyor Rabbimiz:
"Şüphe yok ki bunlar önceki sahifelerdedir. İbrahim ile Musa'nın sahifelerindedir."
Taa İbrahim ve Musa zamanlarında insanların Allah’tan gelen vahyi yazacakları sahifeler vardı ama ne olduysa Resulullah zamanında sahifeler kayboldu ve mecburen taşa, kürek kemiğine, hurma yaprağına, derilere vs. yazdılar.
Hayır kardeşim, Resul, gelen bütün vahyi sahifelere kah kendi yazıyordu kah şerefli katiplerine yazdırıyordu çünkü Kuran daha O'na inmeden önce düzenlenmişti zaten, geriye sadece bu sahifeleri iki kapak arasına almak kalmıştı ki bunu da kendisi vefat etmeden önce yaptı ve bize “Korunmuş” olarak teslim etti. Sayfalarını keçiler falan yemedi, ezberlerdeki olası hatalara kurban edilmedi, 600 küsür sayfa taşa kemiğe yazılıp yığın yapılmadı. Kuran, kendisinin mucize olması hasebiyle Ebubekir mushafı diye itiraf edilmek zorunda kalınan “Kitap” halinde sahabeye ve bizlere emanet edildi. Birdenbire ince işlenmiş ceylan derisinden sayfalar icat edilip vefattan birkaç sene sonra kitap haline getirilmedi.
Yine o dönem yazılı kitap olduğunu gösteren Maide suresinin 43. ayetini göre göre aksini iddia edenler de iyi niyet aramak mümkün müdür?
"Allah'ın hükmünün bulunduğu Tevrat yanlarında olduğu halde, seni nasıl hakem kılıyorlar ve sonra bunun peşinden yüz çeviriyorlar? İşte onlar, inanmış değildir."
İşte böyle, önce “Ayetler hurma yaprağına veya ağaç kabuklarına yazılıyordu” derler, arkasından da keçinin biri Aişe validemizin evine girerek orada bulunan hurma yapraklarını (elbette üzerinde yazılı ayetlerle birlikte) yedi" diyerek Müslümanların beynine “Acaba Kuran ayetleri eksik mi?” şeklinde kuşkular sokarlar. İşte bu sahtekarlığa bir örnek.

Oysa yok böyle bir şey.
En muteber hadis kitaplarında bile bulunan kimi rivayetlere göre; Recm (taşlayarak öldürme) hakkında ayet vardı, ancak Resulullah'ın vefatı üzerine Aişe validemiz cenaze işleriyle uğraşırken, evlerine giren keçiler o ayetlerin yazılı bulunduğu Kuran sayfalarını yemişler, bu sebeple o ayetler Kuran’da yer almamıştır. O rivayetlerden birinde şöyle denir: “Aişe evindeydi. Efendimiz’in vefatından sonra odaya giren aç bir keçi içerisinde recm ayetleri bulunan sayfayı yemiştir.”(İbni Mace 1944, Abmed bin Hanbel 5/131, 132, 183 ve 6/269)
Peki, hani "ayetler nazil oldukça ashap hemen o ayetleri ezberliyordu" şeklindeki görüşlere ne oldu? Kur’an ayetleri sadece tek suretti ve Aişe’nin evinde mi hıfzediliyordu? Peki bu durumda “Ömer, Resulullah'ı öldürmeye giderken, önce kız kardeşi Zeynep’in evine uğramış ve orada Kuran okunduğunu duyunca Kuran sayfalarını istemişti” şeklindeki hikayeyi nereye koyacağız? Bu çelişkiler bitmez.
O yüzden Kuran'dan asla şüpheniz olmasın. Kimler ne masallar anlatırsa anlatsın tek bir gerçek var.
"Hiç şüphesiz ki zikri (Kur'an'ı) Biz indirdik ve onun koruyucuları da gerçekten Biziz." - Hicr(15)-9
diyen Allah, elbetteki bu sözünü Kuran'ın ilk ayetinden itibaren yerine getirmiştir ve hiç bir şeyi kullara, şeytanlara bırakmamıştır.
Comments